İnsanlık Tarihindeki Deprem Efsaneleri
Tarihteki belirli dönemlerde gerçekten meydana gelmiş depremler ve bunların etkisiyle ortaya çıkmış bir çift söylence ile başlayalım;
Bir yahudi efsanesi, insanların günahkarlıkları yüzünden, Sodom ve Gomorrah isimli iki şehrin İbrani tanrısı tarafından nası yok edildiğinin hikayesini anlatır. Efsaneye göre her iki şehirde de Lot ismindeki adamdan başka iyi insan yoktur. Tanrı Lot’u hala şansı varken Sodon’dan kaçması için uyarmak üzere iki melek gönderir. Lot ve ailesi Sodom’un üzerine cehennem ateşi yağdırmaya başlamadan hemen önce tepelere doğru yola konulur. Dönüp geriye bakmamaları konusunda kesin emir almışlardır. Ancak malesef Lot’un karısı bu emre uymaz. Şöyle bir bakmak için arkasına döner. Tanrı onu derhal tuzdan bir sütuna dönüştürür; kimileri bu sütunun bugün bile görebileceğimizi söyler.
Kazıbilimciler Sodon ve Gomorrah’ın 4000 yıl önce bulunduğuna inanılan bölgenin büyük bir depremle sarsılmış olduğuna dair kanıtlar bulduklarını iddia ediyorlar.
Eğer bu doğruysa bu yok olma hikayesi deprem söylenceleri listemizde yerini alabilir.
Belli bir depremden kaynak almış olabilecek diğer bir incil söylencesi de Eriha’nın yıkılışıdır. Eriha İsraildeki Ölüdenizin biraz kuzeyince kalan dünyanın en eski şehirlerinden biridir. Günümüze kadar depremlerden çekmediği kalmamıştır. 1927 yılında tüm bölgeyi sallayan ve 25km uzaklıktaki Kudüs’te bile yüzlerce kişinin ölümünce yol açan ciddi bir depremin merkez üssüne yakındı.
Bu eski İbrani hikayesi, binlerce yıl önce Eriha’yı fethetmek isteyen Yeşu isimli efsanevi kahramanın öyküsünü anlatır. Eriha, kalın surlarla çevriliymiş ve insanlar kendilerini içeri kilitlemişler ki saldırıya uğramasınlar. Yeşu’nun adamları duvarları yıkıp geçememişler, bunun üzerine Yeşu, rahiplerine koç boynuzundan borularını öttürmelerini ve tüm adamlarından avazları çıktığı kadar bağırmalarını istemiş.
Gürültü o kadar güçlüymüş ki duvarlar sarsılmış ve dümdüz olmuş. Yeşu’nun askerleri içeri dolmuşlar ve kadınlarla çocuklar ve hatta tüm inekler, koyunlar ve eşekler dahil olmak üzere şehirdeki herkesi kılıçtan geçirmişler. Ayrıca tanrıları tarafından emredildiği üzere kendisine vermek için gümüş ve altın hariç her şeyi yakmışlar. Hikayenin aktarılışına göre bu iyi bir şey: Yeşu’nun insanlarının tanrısı bunun böyle olmasını istiyor ki böylece onun kulları daha önce Eriha’nın insanlarına ait olan toprakları ele geçirebilsinler. Eriha deprem bölgesinde olduğu için bugün insanlar Yeşu ve Eriha efsanesinin, duvarlarını yıkacak kadar şiddetle şehri sallayan bir deprem sonrasında ortaya çıkmış olabileceğini düşünüyorlar. Eski bir folklorik hatıranın, okuma yazma bilmeyen insan nesilleri boyunca ağızdan ağıza geçerken nasıl da abartılıp saptırılmış olabileceğini ve bu hatıranın sonunda büyük kahraman Yeşu’nun bağırış çağırışlı ve boru üflemeli duvar yıkmaların bir efsanesi haline gelebileceğini kolayca hayal edebilirsiniz.
Az önce anlatılan bu iki söylence tarihteki belirli depremler sonrasında ortaya çıkmış olabilirler. Dünyanın dört bir yanından gelen genel olarak insanların depremleri açıklamaya çalışmalarıyla ortaya çıkmış olabilecek başka söylenceler de var.
Japonya çok sayıda deprem tecrübe ettiği için, Japonların oldukça renkli deprem söylenceleri olması hiç de şaşırtıcı değildir. Bunlardan birine göre; yerküre Namazu ismindeki dev bir kedibalığının sırtında yüzermiş. Namazu ne zaman kuyruğunu sallasa dünya sallanırmış.
Birkaç bin kilometre güneydeki Yeni Zelandaya Avrupalı denizciler gelmeden birkaç yüzyıl önce kanolarla gelip yerleşmiş Maori yerlileri, toprak ananın tanrı Ru’ya hamile olduğuna inanıyorlardı. Bebek Ru ne zaman tekmelese yada annesinin rahminde gerinse bir deprem olduğunu düşünüyorlardı.
Kuzeyde, Sibirya kabileleri ise dünyanın, tanrı Tull tarafından yönlendirilen ve bir köpek tarafından çekilen bir kızağın üzerinde olduğuna inanıyorlardı. Zavallı köpeğin pireleri vardı. Ne zaman kaşınsa bir deprem olurdu.
Bir Batı Afrika efsanesine göre ise dünya bir disk şeklinde idi, bir ucu bir dağ tarafından desteklenirken, öbür ucunu da haşmetli bir dev tutuyordu. Ve bu devin karısı da gökyüzünü kaldırıyordu. Zaman zaman dev ve karısı kucaklaşıyorlardı. Ve tahmin edebileceğiniz üzere dünya sallanıyordu.
Başka Batı Afrika kabileleri ise bir devin kafasında yaşadıklarına inanıyorlardı. Ormanları saçları, insanlar ve hayvanları da kafasında dolaşan bitler olarak düşünüyorlardı. Dev ne zaman hapşırsa depremler oluyordu. Buna gerçekten inandıklarından her ne kadar şüphe duyulsa da en azından söylenceye göre inanmaları gereken şey buydu.